Philipp Mainländer: Felsefesini İntiharıyla Taçlandıran Filozof
Bazıları Mainlander takma adlı Batz’ın deli olduğunu düşünüyordu, diğerleri depresyonda olduğunu söylüyordu. Ancak uzun süredir planlanan intiharı aynı zamanda bir hiçliğe dair bir mahkumiyet eylemiydi; hiçliğe ulaşmak, gerçekten de onun felsefesinin nihai iradesi ve vasiyetiydi. Karamsar bir çağda Batz, karamsarların en radikal olanıydı. Tüm pesimistler gibi o da hayatın acı çekmeye ve yaşamaya değmediğini öğretti. Diğerlerinin pesimist filozofların aksine Batz sadece felsefesini öğretmekle kalmadı, onu yaşadı ve adeta soludu.
Batz’ın o üzücü gecede intihar etmesine zemin hazırlayan kitap, hayatının eseri olan ve ilk cildi 1876’da, ölümünden birkaç gün önce çıkan Die Philosophie der Erlösung’du. İntiharından önceki aylarda Batz, yalnızca 1886’da yayınlanacak ikinci bir ek cilt yazmıştı.
Die Philosophie der Erlösung, kendine özgü bir şaheser idi. Bir epistemoloji, metafizik, estetik, fizik, etik ve politikayı içeren eksiksiz bir dünya görüşünün ifadesiydi. Kitabın tüm bu unsurları onun altında yatan mesajı desteklemekteydi. Bu mesaj hayatın sefaletinden kurtuluşun yalnızca ölümde yattığıydı ve ölüm hiçlik demekti..
Batz’ın çalışmasının temel amacı, Hıristiyanlığı temel seküler veya rasyonel bir temelde açıklamaktı. Ona göre Hristiyanlığın tüm temel hakikatlerinin ezoterik anlamını şuydu; Hayattaki ıstıraptan yalnızca ölüm sayesinde, yani mutlak hiçliğin huzuruna ulaşılması yoluyla kurtulabiliriz. Mesih’in söylemek istediği şey de budur.
Mainlander’e göre “Tanrı ölmüştür”. Tanrı’nın ölümü temasını ilk kullanan isim Philipp Batz, yani Mainlander’dir. Nietzsche bu kavramı sadece popülerleştirmiştir.
Tanrı’nın ölümünün yanı sıra Batz’ın felsefesi, daha güçlü ve şaşırtıcı bir düşünce içerir. Bu onun ölüm arzusuyla ilgilidir. Ona göre tüm varlıkların içsel çabasının, varlığın tüm faaliyetlerinin nihai amacı ölümdür. Batz, bize herkesin özünde, mutlak hiçliğe olan derin özlemlerinin yattığını söyler. Hepimizin içinde kendini koruma içgüdüsü olduğunu kabul eder, ancak derinlemesine düşündüğünde, yaşam arzusunun gerçekten yalnızca ölüm için bir araç olduğu konusunda ısrarcıdır. Ona göre bizler, sadece ölüm uğruna yaşarız.
Philipp Mainlander, sevginin değerini ve servetin eşit dağılımını vaaz eden bir sosyal demokrat ya da komünistti. Sıradan insanın çektiği acılara karşın derin sempatiye sahipti ve düşüncelerinin çoğunu halk ve işçi kitlelerinin yoksulluğuna ilişkin toplumsal sorunlar meşgul etti. Bu bağlamda Philipp Mainlander, ölmeden evvel son notunda “Geriye dönüp baktığımda, ruhumun insanlığın çektiği acılar karşısında paramparça olduğunu gördüm” yazan ve intihar eden Rus düşünür Radişçev ile benzer bir hassasiyete sahipti.
Philosophie der Erlösung’unun başlıca amaçlarından biri, sıradan insanlar için bir kurtuluş mesajı vermekti. Schopenhauer kurtuluşu elit bir azınlığa hitap ederken, Mainländer bunu bütün insanlığa yöneltmişti. Yine onun Schopenhauer ile benzer ve farklı noktaları bulunmaktaydı. İlk olarak Mainlander, istenç kavramına önem vermiş ve bunun ontolojik bir arkhe olarak görmüştür. Fakat Schopenhauer’den ayrıldığı nokta da bu istenç meselesinin kapsamı üzerinedir. Schopenhauer’de istenç tekildir ve zamanın ötesindedir. Ancak Mainlander, daha çoğulcu bir yaklaşımla istenc kavramı üzerine yoğunlaşmıştır. Yine Schopenhauer’de istencin susturulup yok edilmesi neredeyse mümkün görülmez iken, Mainlander’e göre insanlığın neredeyse tamamı adım adım istencin, yaşama arzusunun susturulmasına, kendi deyişiyle kurtuluşa ilerlemektedir.