Bencil Olmak Zorunda Değiliz: Pyotr Kropotkin ve Evrimin Bir Faktörü; Karşılıklı Yardımlaşma
Anarşist felsefenin en sıra dışı figürlerinden olan Pyotr Alekseyeviç Kropotkin, 19. yüzyılın önde gelen filozoflarından biri olmayı başarmıştır. Onun anarşizme dair teorileri, politik olmaktan ziyade doğayla iç içedir. Özellikle Evrimin Bir Faktörü: Karşılıklı Yardımlaşma adlı eseriyle anarşist felsefeye yeni bir boyut kazandıran Pyotr Kropotkin, Sosyal Darwinistlerin hayatta kalma mücadelesini kendine has bir bakış açısıyla yorumlamıştır. Bunun yanında türler arasındaki rekabeti sosyal bilimlere taşıyan fikirlere karşın evrimi farklı bir yönden yorumlamış ve insan varoluşuna ilişkin çeşitli çıkarımlarda bulunmuştur. Aynı zamanda başarılı bir coğrafyacı olan Kropotkin’in Karşılıklı Yardımlaşma adlı eserindeki amacı, doğadaki canlılarda var olan doğal işbirliğini vurgulamak olmuştur. Bu amaç doğrultusunda üzerinde durduğu temel kavramlar, “etik”, “evrim”, “karşılıklı yardımlaşma”, “anarşizm” gibi kavramlardır.
Her şeyden önce Pyotr Kropotkin, anarşist bir dünya görüşünün savunucusuydu. Fakat o muadillerinin aksine anarşizm fikriyatını savunmak için farklı bir yol izledi. Anarşizm ve karşılıklı yardımlaşma kavramları arasında bir bağ kurarak, toplum içerisindeki bireylerin dayanışma ve işbirliği içerisinde hayatlarını sürdürdüğünü iddia etti. Ekseriyetle anarşist teorisyenler, insan doğasına dair yorumlarında daha pozitif bir yaklaşım sergilemekteydiler. Örneğin birçok anarşist, insan doğasının dayanışmaya, işbirliğine yatkın olduğunu fakat devlet denilen kurumun insanın “iyi” yönüyle örgütlenmesine engel teşkil ettiğini savunuyordu. Oysa Pyotr Kropotkin, “insan topluluğunda doğal olarak gelişen bencilce arzulardan birinin insanın diğerlerine hükmetme ve kendi iradesini onlara empoze etme arzusu olduğunu” kabul etmişti. İnsan dürtülerinin bencilce bir içgüdüsü de olduğunu onaylamış, insanların doğal bir şekilde zevk almaya ve acıdan kaçmaya meyilli varlıklar olduğunu dile getirmişti. Bu açıdan Pyotr Kropotkin, insan varoluşuna ve insan topluluklarına salt bir optimist gözle bakmamaktaydı. Peki bu noktada onun karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, iş bölümü gibi fikirleri nelerdi? Bu kavramlar, Kropotkin’in de kabul ettiği insan bencilliğiyle ters düşmekte miydi?
Kropotkin’e göre bu iki fikir birbiriyle ters düşmez. Nitekim insanın bencil çıkarları dahi diğerlerinin çıkarlarına bağlıdır. Yani bu bencil arzuların tatmini dahi diğer insanların varlığını aramaktadır ve bunun bilincinde olan kişi, kişisel arzularını takip etmek ile diğer insanlar ile yardımlaşmanın birbirine eş anlamlı olduğunun farkına varabilir.
Darwin ve Sosyal Darwinizm
Bilindiği üzere Darwin denilince akla gelen ilk cümlelerden biri “Gen Bencildir” cümlesidir. Ona göre canlılığın temel itkilerinden biri var olma, hayatta kalma mücadelesidir. Bu açıdan birçok filozof, Darwin’in teorilerini “herkesin herkesle savaşı” şeklinde yorumlamıştır. Darwin’in ardından Darwinciler doğanın bitmek bilmez bir yaşam mücadelesinden ibaret olduğunu ve zayıfların en güçlü, en hızlı ve en kurnazlar tarafından yok edildiğini öne sürmüşlerdi. Bu noktada insanın doğadan çıkarabileceği tek ders; kötülüktü. Bilhassa Darwin’in ardından onun “bencil gen”, “var olma mücadelesi” ve “doğal seçilim” gibi teorilerini sosyal bilimlere uyarlamaya çalışan Herbert Spencer ile bu fikirler oldukça yaygınlaştı. Hatta Spencer önderliğinde bir “Sosyal Darwinizm” düşüncesi meydana çıktı. Sosyal Darwinizm’in temel düsturu ise “uyum yeteneği en fazla olanın hayatta kalacağıydı”. Hatta bu fikriyat politik felsefede dahi yerini buldu; neticede katı bir liberalizmin ve kapitalizmin insan doğasına uygun olduğu düşüncesi önem kazandı.
Evrimin Bir Faktörü: Karşılıklı Yardımlaşma adlı eseri de Sosyal Darwinizme tepki olarak ortaya çıktı. Evvela Kropotkin eserinde, “Sosyal Darwinistler, her hayvanın bütün türüne karşı ve her insanın tüm diğer insanlara karşı var olmaya dair mücadelesinin bir “Doğa Kanunu” olduğunu kabul ediyorlardı. Ne var ki ben bu görüşü kabul edemem” diye yazdı. Sosyal Darwinizmi şu şekilde özetledi:
“En zayıf ve en aptallar duvara çarparlardı, en sağlamlar ve en açıkgözler, koşulları ile başa çıkmaya en uygun olan ama başka bir yönden en iyi olmayanlar ise hayatta kalırlardı. Hayat devamlı bir serbest dövüş idi ve sınırlı ve geçici aile ilişkilerinin ötesinde, herkesin herkese karşı Hobbesçu savaşı, varoluşun normal haliydi”
Oysa Kropotkin’e göre böyle bir toplum yapısı tarihin hiçbir döneminde var olmamıştı. Tarihi ve insanlık tarihini amansız savaşlar ve mücadeleler silsilesi olarak görmek oldukça yanlış bir tutumdu. Kropotkin, canlılar arasında yiyecek, konaklama gibi temel ihtiyaçlar açısından bir mücadele olduğunu kabul etti. Fakat öte yandan insanlar ve hayvanlar arasında tarihin her döneminde bir dayanışma, işbirliği de görülmüştü.
Bir Jeolog ve Zoologun Gözünden Doğa ve Anarşizm
Kropotkin, Sibirya’da kaldığı süre boyunca buradaki canlılarda doğal seçilimi ve var olma mücadelesini gözlemleme işine girişti. Onun bulgularının en kritik sonucu; “aynı türden hayvanlar arasında süregelen bir mücadeleye rastlanmamasıydı”. Tam aksine türdaş canlılar, birbirlerine yardım etme ve birbirleriyle dayanışma eğilimindeydiler. Keza türün korunması, gelişmesi ve evrilmesi için türün varlığı bir olandan daha ağır basmaktaydı. Öte yandan doğal koşullara ve iklim şartlarına en iyi uyum sağlayanlar rekabet halinde olan türler değildi. Tam aksine birbirine destek olan canlıların yaşam süresi daha uzundu; fiziksel ve zihinsel gelişimleri de daha güçlüydü. Doğal seçilim denilen şey, var olma mücadelesinde güçlü ve kurnaz olanları değil, karşılıklı yardımlaşmayı, dayanışmayı uygulayan türleri hayatta tutmaktaydı.
Kropotkin’e göre, bir bölgede hayvan yoğunluğu fazla olduğunda, hayatta kalma mücadelesinde rekabet değil, karşılıklı yardımlaşma önemli rol oynamaktadır. Fiziksel koşullar zorken hayvanların da birbirleriyle mücadele etmesi tüm grubun yaşama imkanını zayıflatmaktadır. Böyle bir rekabet hiçbir evrim için ilerletici olması mümkün değildir. Bu açıdan evrimin temel faktörü mücadele değil, karşılıklı yardımlaşmadır.
Örneğin karınca sürüleri karşılıklı yardımlaşma hususunda iyi birer örnektirler. Beslenme, yuva yapımı, yavrularını yetiştirme gibi bir çok önemli faaliyette gönüllü bir şekilde birbirlerine yardımcı olmaktadırlar. Örneğin her karınca önceden çiğneyip kısmen sindirdiği besini aç veya susuz olan karıncayla paylaşır. Aç olanlar antenleri aracılığıyla yemek talebinde bulunduğunda karnı tok olan karınca gelir, alt çenesini açıp şeffaf sıvının bir damlasını yalaması için aç karıncanın ağzına getirir.
Diğer hayvan türleri de karşılıklı yardımlaşma güdüsüne sahip olmak bakımından farklı değildir. Penguen grupları kavga etmeden dinlendikleri ve balık avladıkları yerleri ayırmıştır. Kör bir pelikanı diğer pelikanların uzak mesafelerden balık getirerek beslediği görülmüştür.
Fiziksel anlamda güçlü olan türlerden ziyade birlikte hareket eden türler hayatta kalmaktadır. Sözgelimi, koruyucu bir sağlam kabuktan yoksun olan karıncalar renkleri nedeniyle düşmanları tarafından kolayca görülebildiği için dezavantajlıdır. Ancak topluluk halinde bir araya geldiklerinde kuşlar ve böcekler karıncalara dokunamamaktadır. Bir biyolog, deney amacıyla, karınca dolu bir sepeti çayıra döktüğünde karıncalar ortak savunma amacıyla birbirine destek olmuş, ağustosböcekleri ve cırcırböcekleri gibi en hareketli böcekleri dahi kaçırtmıştır. Entelektüel kapasiteleriyle tüm böcekler sınıfını geride bırakan karıncaların gücü Hobbesçu mücadele yasasının yerine karşılıklı güven ve yardımlaşmayı koymalarından ileri gelir.
Hayvanlardaki sosyallik belirtisi daha pek çok türde gözlemlenebilir. Kuşların göç sırasında gecikenleri hep birlikte beklemeleri ve sürünün en başını nöbetleşerek devralmaları, yengeçlerin kabuk değiştiren arkadaşlarını deniz hayvanlarından korumaları ve yumurtalarını bıraktıkları denize karşılıklı uyum içerisinde gruplar halinde gitmeleri hep dayanışma içgüdüsünün yansımasıdır. Küçük kuşlar, bir çaylaktan veya şahinden çok daha güçsüz olmalarına rağmen ortak eylemleri ve cesaretleriyle yırtıcı komşularından çekinmez, tersine onların etrafını çevirir ve kovar. Papağanlar gaga ve pençeleriyle değil, toplu yaşamaları sayesinde güvenliklerini sağlamaktadır. Papağanların uzun ömürleri ve zekâları sosyal yaşamlarının bir sonucudur. Kropotkin’in deyişiyle, “En kurnazlar ve en uyanıklar sosyal yaşamın ve karşılıklı desteğin avantajlarını anlayanlar karşısında elenir.”
Dolayısıyla canlılar dünyasında tür içi dayanışmalar, yardımlaşmalar mevcuttur ve bu durum, birbirleriyle mücadele etmelerinden daha baskındır. İlkel insan toplumlarında da benzer eylemler söz konusudur. İlkel topluluklar, çetin doğa koşullarına ve vahşi hayvanların tehlikesine karşı birbirleriyle dayanışma içerisinde hareket etmişlerdir. Bu dayanışma, insanları bir arada yaşamaya ve toplum haline gelmeye iten temel güçtür.
Çünkü ilkeller tek başına kaldığında önemsiz olduğunun bilincine varmış, kişisel yaşamıyla kabilesinin yaşamı arasında özdeşlik kurmuş, başka bir deyişle, kişisel ben’i kabilenin biz duygusu ile birleştirerek ahlakın temelini oluşturmuştur. Neticede insanlar arasında da, Sosyal Darwinistlerin iddia ettiği gibi katı, sert bir var olma mücadelesinden ziyade karşılıklı yardımlaşma gibi durumlar ağır basmaktadır. Hayvanlar dünyasından ve ilkel toplumların yaşayış tarzlarından hareketle Kropotkin, anarşist teoriye sıra dışı bir katkı sağlamıştır.