Türk Toplumuna Bir Bakış: İbni Fadlan Seyahatnamesi
İbn Fadlan 10. YY’da Halife Muktedir’in Divan’ında katiplik görevi yapmış ve İtil Bulgarlarına gönderilen elçilik görevine atanmış bir devlet memurudur. Eser yazıldığı dönem ve coğrafya itibarıyla önemli bir kaynak olmuştur. Özellikle güzergâhı üzerinde bulunan bölgelerden geçerken onların yaşayışı ve inanış biçimleri hakkında önemli bilgiler vermiştir. Elbette bunları kendi inanç ve kültür yaşamı çerçevesinden yorumlamıştır.
İbn Fadlan’a göre seyahat “İlteber Almış b. Şilki’nin Emir El-Mü’min’in (Halife) el-Muktedir’e İslam dinini, şeriatın kurallarını öğretecek fakihlerden, ülkesinde adına hutbe okutacak cami ve minber yapacak kişilerden meydana gelen bir heyet yollamasını, ayrıca kendisine düşman olan hükümdarlardan koruyacak bir kale yapmak için para göndermesini isteyen mektubu geldi” demesi ile Halife’nin olumlu karşılaması üzerine başlatılmıştır.
921 yılında Medinet el Selam (Bağdat)’dan yola çıkıp, Nehrevan, Deskere ve Hulvan’a, oradan Sâve ve Rey’e ulaşırlar. Rey’de bir süre kaldıktan sonra Serahs’a, Merv’e, çölü geçip Amul’e, Ceyhun’u geçtikten sonra Firebr’e, Beykend’e ve Buhara’ya varırlar. Burada Samanîler onların ihtiyaçlarını karşılarlar ve Samanî hükümdarı Nasr b. Ahmed ile görüşür ondan “sakalsız bıyıksız bir çocuk” olarak bahseder. Nasr b. Ahmed halifeye bağlılığını, ondan iyi niyetlerle bahseder ve iyi muamelelerde bulunur.
Kış şartlarından çekinen heyet Buhara’dan Ceyhun nehrine dönüp Harezm’e varırlar. Burada Harezmşah Hükümdarı Harezmşah Muhammed b. Irak ile görüşürler. Harezmşah heyetin Türk ülkelerine gitmeleri konusunda onları uyarır ve hatta “kanınızı heder etmenize müsaade etmem bana haramdır” dediğini söyler. Ancak halifenin emri ve mektubu bahsedilinçe müsaade eder. Fadlan Harezmlileri söz ve yapı bakımından tuhaf karşılar. Harezm’den Cürcaniye’ye varırlar. Cürcaniye’de kış şartlarından dolayı uzun bir süre kalmak durumunda kalırlar.
Cürcaniye’den Türk ülkelerine doğru geçişte kafilelerindeki bazı kişilerin korktuklarını ve onların orada kaldığını belirtir. 4 Mart 922’de Cürcaniye’den hareket der ederler. Türk ülkelerine doğru girerler aşırı soğuklardan etkilendiklerini anlatır. Oğuzların diyarına ulaşırlar. Onların göçebe olduklarından, kıl çadırlarda konup göçtüklerinden bahseder. Onların hiçbir dine inanmadıklarından, hiçbir şeye ibadet etmediklerini ifade eder. İdarelerinin danışma yoluyla olduğunu söyler. “İçlerinde inandıkları için değil Müslümanlara yaranmak için La ilahe illallah, Muhammed rasulullah diyenler” vardır der. Oğuzların temiz olmadıklarını, sudan uzak durduklarını, kadınların erkeklerden ya da yabancılardan dolayı örtünmediğini, bedenlerini gizlemediğini söyler. Ancak onların bu şekilde olmalarına rağmen zinadan uzak olduklarını, zina yapanları görürlerse onları ölüm ile cezalandırıldıklarını ifade eder. Yabancıların onların yanında yıkanmalarını istemezler, geceleyin gizlice yıkabilirler. Bu Oğuzlardaki Şamanist geleneklerin, doğa kültünün bir etkisi olarak düşünülebilir.
Oğuzların eşcinsellikten uzak olduklarını, suç sayıldığını anlatır. Ayrıca bu dönem Müslümanlığın Türklerde tanındığı ve bir geçiş dönemi olduğu bir dönemdir. Buna örnek olarak Fadlan “Küçük Yınal” adlı bir Oğuz reisinin Müslüman olduğunu daha sonra “müslüman olursan bize reis olamazsın” denince onun Müslümanlıktan vazgeçtiğinden bahseder. Türklerin hepsinin sakallarını tıraş edip, bıyıklarını bıraktıklarını söyler.
Fadlan seyahatinin oldukça tehlikeli bir şekilde geçtiğini her fırsatta ifade eder. Oğuz diyarından geçerken, yolda karşılaştıkları bir Tarhan’ın onların eskiden beri böyle bir şey görmediklerini, duymadıklarını belirtip, “Halife’nin bir hile düşünüp Hazarları üzerlerine salmak için” böyle bir şey tertiplediğini bile düşünürler. Buradan Oğuzlar ile Hazarların arasındaki siyasi ortamında nasıl teşekkül ettiği anlaşılabilmektedir. Ayrıca Oğuzlar için Müslümanlara karşı da güvensiz bir bakış olduğu kolayca görülebilir.
Oğuz diyarından sonra kafile Peçenek diyarına geçer. Peçeneklerin Oğuzlara göre durumlarının daha fakir olduğunu belirtir. Ural nehrine varırlar buradan oldukça zor geçtiklerini buradan geçerken bazı insanların ve hayvanların boğulduğunu söyler. Başkurtların diyarına doğru geldiklerinde onlardan “Zira onlar, Türklerin en kötü, en belalı, en katil olanlarıdır” diye bahseder. Fadlan Başkurtlardan putperest nitelendirip çeşit çeşit tanrılara taptıklarını anlatır. Bir kısımda “Aralarından bazıları on iki rabbı olduğunu söyler: kışın rabbı, yazın rabbi, yağmurun rabbi, gündüzün rabbi, suyun rabbi, ölümün rabbi, yerin rabbi. Gökteki rab bunların en büyüğüdür” demektedir. Burada muhtemelen Türklerin doğa kültüne verdikleri önemin Fadlan tarafından din olarak algılamasına sebep olmuştur. Ayrıca inanç bakımından farklı farklı verdiği örneklerden yola çıkılacak olursa tek tip bir inancın olmadığı insanların kendilerine göre inanç sistemi geliştirdiklerini de anlayabiliriz.
Fadlan ve kafilesi Bulgar diyarına yaklaşınca Bulgar hükümdarı kendilerini karşılaması üzerine kendi oğlu ve beylerini yollamış ve onları karşılamıştır. Bulgar hükümdarı onları görünce oldukça iyi karşılamıştır. Hükümdar Halife’nin mektubu okunacağı zaman halkı ve beylerini toplar. Hediyeler verilip, mektup okunur. Yemeklerin hükümdar huzurunda nasıl bir protokol ile geldiğinden, oturma düzenlerine kadar bilgi verir.
Fadlan’ın gelmeşinden önce Müslümanlığa geçişin ve camilerin olduğu anlaşılmaktadır. Ancak dini uygulayış biçimleri bakımından farklılıkları da farketmiş ve müdahale etmeye çalışmıştır. Örneğin hutbe okunurken hükümdarın adı ön planda iken Fadlan bunu “gerçek hükümdar sadece Allah’tır, ondan başkası minberde bu şekilde anılmaz” şeklinde uyarmıştır. Bulgar hükümdarı Şilki (Şelkey) adını değiştirmiş Fadlan ile birlikte değiştirmiştir, babasının adının kafir adı olduğunu söyleyip adını halifenin adı olan Cafer’den almış babasını da Abdullah olarak belirler.
Hükümdar Fadlan’a Halife’den istediği paraların akıbetini sorduğunda Fadlan bu konuda olumlu cevap veremez. Bu paralar teslim edilmediğinde ise Bulgar hükümdarının tavrı bu elçilere karşı olumsuz bir tavır takınır. Hatta dini uygulayış biçimlerindeki elçilerin uyarıları ile değişen bazı uygulamalar da eski haline getirilir.
Fadlan Bulgarların ekonomik faaliyetlerinden, ziraî faaliyetlerine kadar bilgiler vermektedir. Özellikle göçebe olarak anılan Türklerin burada tarım yaptıklarından bahseder, onların buğday ekmesini anlatır. Onların düğünleri ve yemek kültürleri anlatılır. Hükümdarın halk ile karşılaşma seremonileri, hükümdara karşı abartılı olmayan bir şekilde gerçekleşmektedir. Bulgarların adaletinden de bahseden Fadlan onlarda kısas olduğunu anlatmaktadır. Örneğin birisi birini kasıtlı öldürdüğünde, onu öldürmektedirler.
Bulgarların yaşayış tarzından da detaylı bir şekilde bahseden Fadlan, onların nehirde kadın ve erkeklerin hep beraber çıplak bir şekilde yıkandığını anlatır. Bu durum Oğuzlarda da vardır. Ancak Oğuzlar gibi onlarında asla zina etmediklerini söylemektedir. Eğer zina edilirse zina edenleri balta ile ikiye ayırıp parçalarlar. Hırsızlarda bu şekilde cezalandırılmaktadırlar.
Bulgarlar konum itibarıyla ticarete yatkındırlar. Türk ülkelerinden özellikle koyun ticareti, Visu ülkesinden kürk ticareti yapmaktadırlar. Bulgarların ölü gömme gelenekleri eski şaman geleneklerine benzemektedir. Bir tören ile cenaze gömüldükten sonra ağıtlar yakılır, yas tutulurdu.
Fadlan’ın anlatımında Bulgarların Hazarlara bağlılığı açıkça görülür. Bulgarlar Hazarlara her sene, her hane için bir kürk vermektedirler. Bulgar hükümdarının oğlu Hazarların yanında rehin tutulur. Burada Bulgarların Hazarlar arasındaki siyaset konusunda Bulgarların Araplar ile iyi ilişkiler kurmasının da temel sebeplerinden biri de budur. Fadlan bunu Hükümdarın kızını zorla alan Hazar hakanını genç yaşta ölmesinden sonra, tekrar diğer kızını istemesinden başkasıyla evlendirmiştir ve Halife’den kale yaptırmak için para istemesinin sebebinin de bu olduğunu söyler.
Fadlan Bulgarlar ve Türkler dışında bölgedeki halklardan olan Ruslar hakkında da bilgiler vermektedir. Ruslar o devirde Hristiyanlığı kabul etmemiş pagan halklardandı. Onları fiziksel olarak oldukça uzun boylu, sarışın ve kızıl insanlar olarak tasvir eder. Rusları yaşam tarzı açısından oldukça garip ve kötü olarak anlatır. Hatta onların cenaze merasimlerine katılan Fadlan cenaze sırasında ölüye eşlik etmesi için cariyesinin kurban edilidiği gibi adetlerden de bahseder.
Fadlan Hazarlar hakkında da bilgi vermektedir. Hazar hakanının oldukça ulu ve abartılı bir şekilde tasvir eder. Hakanın ülkeyi yönetmediği naibinin ülkeyi yönettiği ve onun her şeyden sorumlu olduğunu anlatır. Herhangi bir başarısızlık durumunda sorumluluk naibe kalmaktadır. Hazarların hepsini ve hakanını da Yahudi olarak anlatır. Ancak bu çok genelleme yapılan bir yaklaşımdır.
Görsel: Hazarların soyundan gelen Musevi Karaylar
Bundan sonrası hakkında Fadlan dönüş yolu ile ilgili herhangi bir anlatım yapmamaktadır. Pek çok görüşe göre Fadlan Hazar ülkesine gitmemiş sadece duydukları ile bunları yazmıştır. Nitekim Hazarlar ile Abbasî Halifeliği arasındaki düşmanlık etkili olmuştur denilebilir. Genel anlamda Fadlan seyahatnamesinde bu tarihi dönem hakkında önemli ipuçları aktarmaktadır. Oğuzların Hazarlara karşı tutumları, Abbasîlerin rakipleri Hazarlara karşı kuzeyde bir Müslüman devlet ile ittifak yapmak ve bu ilişkileri geliştirmek istemesi, gene Bulgarların coğrafyada sağlam bir şekilde kalabilmeleri ve Hazarlara karşı güçlü bir duruş sergilemek için kurulan bu ilişkiler dönemin siyasi atmosferi için önemli bilgiler sunmaktadır.
Ancak eserin genelinde Fadlan kendi yaşam ve inanç dünyasından bakmış ve o pencereden yargılamalarda bulunmuştur. Örneğin paganist Türklerin yaşam tarzı ve kültür yapıları ona oldukça yabancı ve “barbar” diye tabir edilebilecek bir bakış açısında onlara yukarıdan bakan bir anlatımda bulunmuştur. Elbette bunun temel sebepleri yabancılıktan ziyade dinî olarak kafir olarak görmesi etkili olmuştur. Ayrıca Türkler hakkında Türk diyarlarına gelmeden önce oldukça kötü duyumlar ve söylentiler duyması da onun görüşünü etkilemiştir. Nitekim Türk topraklarında uzun süre kalamaması gördüğü ya da duyduğu şeyleri efsanevî bir şekilde anlatmasına sebep olmuştur denilebilir.
Genel anlamda İbn Fadlan Seyahatnamesi güzergahı üzerinde gördükleri ve onların yaşam tarzlarından, kültürlerinden, inanç biçimlerinden bahsetmesi itibarıyla oldukça mühim bir eser olmuştur. Özellikle Türklerin Müslümanlığa geçiş dönemi olarak o dönemin Türklerin müslümanlığı kendi kültür biçimleri ile birlikte yaşadığı ve değerlendirdiği anlaşılmakla birlikte, Bulgarların genel görüş itibarıyla göçebe Asyalı bir kavim olmalarından çok onların ticaret yapan, tarım ile uğraşan bir kavim olarak anlatılması bu konuda önemli görüş değişimlerine yol açmıştır.