Petra Antik Kenti
Petra Antik Kenti, kırmızı kumtaşından oluşan mezar ve tapınak mimarisi, kiliseleri, kamu binaları ve diğer yapılarıyla, şehri çevreleyen su kanalları, sarnıçlar, tünel ve barajlarıyla dünyanın en büyük arkeolojik sit alanlarından biridir. El- Hazne, Urn Tomb, Royal Tombs, El- Deir Manastırı ve Korint Tapınağı başta olmak üzere Helenistik mimarinin ve Nebati kaya mimarisinin birleşimi olan yapılar, eşsiz bir sanatsal başarı ve mimari örnekleridir.
Kent, korunaklı bir yapıya sahip olması nedeniyle prehistorik dönemden beri yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. M.Ö. 400 yılında Nebati krallığının kontrolüne geçen bölge, en ihtişamlı zamanları bu dönemde geçirmiştir. Petra Antik Kenti en parlak dönemlerinde, şehrin konumu nedeniyle görkemli yapıtlar inşa etmiştir. Çünkü şehre ulaşmak için Siq adı verilen yer yer birkaç metreye kadar daralan bir vadiden gidilmektedir. Kent dar vadi boyunca yaklaşık 1 km içerde kalmaktadır. Bu özelliği antik çağda şehrin korunması konusunda Nebatilere çok büyük avantajlar sağlamıştır. Ayrıca vadide inşa edilmiş olan antik çağ barajı antik dönemde şehrin su ihtiyacını karşılamış ve şehri su baskınlarına karşı korumuştur.
Kentin konumunun ticaret ve kervan yollarına yakın olması hızla zenginleşmesini sağlamış ve Petra krallığın merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde kumtaşı kayalara oyulmuş anıt mezarlar, görkemli tapınaklar, kaya mezarları, evler ve ticarethaneler inşa edilmiştir. M.S. 106’da kent Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçmiştir. İmparatorluğun Hristiyanlığı benimsemesiyle kent bir Hristiyan kentine dönüşmüştür. İmparatorluğun ikiye ayrılması ile de kentte Bizans egemenliği ve etkileri görülür. 661’den 750 yılına kadar Emevi, daha sonra Abbasi kontrolüne geçen kent ticaret yollarının değişmesi nedeniyle 1300’lü yıllarda terk edilmiştir.
Petra, 1812’de İsviçreli gezgin Joham Burckhardt tarafından keşfedilmiştir. 7 Aralık 1985’te Unesco Dünya Miras Listesi’ne girmiş, 7 Temmuz 2007 tarihinde ise dünyanın yeni yedi harikasından biri kabul edilmiştir.
El-Hazne
39,1 yüksekliğinde, 25 m genişliğinde bir tapınaktır. Yekpare bir kayanın üstünü oyulmuştur. Üçgen alınlık, korinth sütunları gibi özellikleriyle Helenistik mimari etkileri görülmektedir. Ön cephesinde tanrısal figürler, hayvanlar ve çiçek bezemeleri bulunmaktadır. Ayrıca erken Nebati döneminde görülen geometrik motifler de yapının süslemesinde görülebilmektedir. Ön cephe süslemelerinde Amazon figürleri dikkat çeker. Merkezde ise İsis tacı, altında Medusa ve ölüleri cennete götüreceğine inanılan kartal bulunur. Hemen altındaki iki figürün ise ölüleri yer altına götüren Romalı ikizler Cartor ve Polox olduğı düşünülmektedir. Yer altında dört gömü odası yer almaktadır. Mezarlarda bulunan eşyaların araştırılması sonucu Kral IV Arates dönemine ait oldukları anlaşılmıştır. Kazılarda bulunan sikkelerin %80’de, Nebati kralı IV. Aretas’ın tasviri bulunmaktadır. Bedeviler ve korsanların burada hazinelerini sakladıklarını düşündükleri için Hazine adıyla anılmaktadır. Hatta El-Hazne’nin en üst kısmında yer alan semaver sembolünün içerisinde hazine olduğu düşüncesiyle, buraya çok sayıda ateş edilmiştir ve bugün de bu mermi izleri görülebilmektedir.
Petra Arkeolojik Parkı’nın başlangıç noktasıdır. Dar yarıklar ve yüksek kayalıklar arasında ilerleyen bir yol olan The Siq, 1,2 kilometrelik bir geçittir. Depremlerle ayrılmış kum taşı kayalıklarının, yüzyıllarca süren su taşkınlarıyla oyulmasıyla meydana gelen The Siq, yer yer 5 metre genişliğe, 91-182 metreye varan yüksekliğe ulaşmaktadır.
Duvarların arasında rölyefler ve süslemeler bulunmaktadır. Bunlardan en ünlüsü karşılıklı yürüyen 2 deve ve onların önündeki insan figürü olan Camel Caravan Relief rölyefidir. Geçit boyunca devam edildiğinde, antik şehrin en değerli yapısı El-Hazne’ye ulaşılır.
Roma Tiyatrosu’nun karşısında, El-Hazne’nin kuzeyindeki büyük bir kayalıkta yer alan devasa mezar cephesinin en görkemli olanlarıdır. Royal Tombs olarak adlandırılan kraliyet mezarları, diğer anıt mezarlara oranla daha büyük ve görkemlidir. Mezarlardan ilki sonraları Bizans kilisesi olarak kullanılan Urn Tomb, renkli kumtaşı kayalarıyla dikkat çeken Silk Tomb, Nero’nun Altın Saray’ından esinlenen ve yarım kalmış Corinthian Tomb, Roma sarayı görünümünde inşa edilen Palace Tomb, Sextus Florentinos için yapılan Sextus Florentinus Tomb, Roman Soldier Tomb, Obelisk Tomb ve Lion Tomb’tan oluşur.
Urn Tomb
Dağ tarafında, yüksek bir seviyede bulunan yapıya ulaşmak için uzun bir merdiven çıkılması gerekir. Ön avlusunda birçok sütun bulunur. İçinde ise üç adet mezar odası vardır. Ana oda çok büyüktür ve arka duvar boyunca kiliseye dönüştürüldüğünde inşa edilen üç asp vardır. Arka duvarda M.S. 447’de Bishop Jason tarafından kilise olarak kutsandığına dair bir kitabe bulunur.
Silk Tomb
Urn Tomb’ın hemen yanında bulunan küçük bir mezardır. “Silk” ismi kumtaşının zengin renginden gelir. M.S. 1 yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği düşünülmektedir. Giriş kapısının genişliği 10,8 metre, uzunluğu 19 metredir. Kapının iki yanında ikişer tane olmak üzere toplam dört sütun bulunur.
Corinthian Tomb
Yapının, üst kısımda Hellenistik figürler görülürken, alt kısımda Nebati tarzı revaklar görülmektedir. M.S. 40-70 yılları arasında inşa edilmiştir. Yapının genişliği 27,55 metre, yüksekliği 26 metredir. Yapıda temizleme ritüellerinde kullanılmak üzere dört adet su havuzu bulunur ve içerisinde dört adet mezar odası vardır.
Palace Tomb
Corinthian Tomb’ın kuzeyinde bulunan Palace Tomb’ın genişliği 49 metre, yüksekliği 46 metredir. Alt kısım on iki sütun ve dört kapıdan oluşmaktadır. Kapı eşiğinin üzerinde ise on sekiz adet sütun bulunur. Dört kapı dört ayrı mezar odasına açılır. Saraya benzetildiği için bu ismi almıştır.
Sextus Florentinus Tomb
Palace Tomb’ın kuzeydoğusunda yer almaktadır. Roma valisi Sextus Florentinos için yapılmıştır. Geçişliği 37,10 metre, yüksekliği 9,16 metre iki kattan oluşan yapının üzeri Latino yazıtıyla kaplanmıştır.
Roman Soldier Tomb
M.Ö. 200- M.S. 200 tarihleri arasında inşa edilmiştir. Buluntulara göre yapının Nebatiler döneminde yapıldığı, Roma döneminde yenilendiği düşünülmektedir. Giriş kapısının iki yanında, ikişer tane olmak üzere toplam dört adet sütun bulunur. Girişin üstünde yer alan üç adet nişin içinde asker heykelleri vardır.
Obelisk Tomb
M.S. 40-70 tarihleri arasında inşa edilmiştir. Dorik sütunlu cepheye sahip daha erken bir yapının üzerine kurulmuştur. Cephede dört obelisk, ortalarında aşınmış bir insan heykeli görülür. Alt katta ölülerini anmak için yıllık bayramlarını yaptıkları bir yemek odası bulunur.
Lion Triclinium (Lion Tomb)
Dar bir kanyonda bulunan Lion Tomb adını kapısının iki tarafına oyulmuş iki aslan kabartmasından alır. Ancak günümüzde bu kabartmalar aşınmış durumdadır. Cenaze ziyafetlerinin düzenlendiği bir yapıdır.
Petra’nın kayalara oyularak yapılmış en büyük yapısı El-Deir Manastırı, MÖ 1. yüzyılda yapılmıştır. Kırk yedi metre genişliğinde, kırk metre yüksekliğindeki El-Deir, Nebatilerin önemli bir tapınağıydı. Ürdün’deki bilinen en eski tapınma yerlerinden biri olan, ayrıntılı mozaiklerle bezeli Manastıra ulaşmak için 800 merdivenlik bir tepenin zirvesine çıkmak gerekiyor. Sonraları Hristiyan kilisesi olarak kullanılmış ve arka duvarlarına haçlar oyulmuştur. Bu nedenle Manastır olarak anılır.
The Siq’e hemen giriş kısmında, Nebatilerin inşa ettiği bir baraj bulunur. Bu baraj, yıkıcı su baskınlarını engellemek için hazırlanmış karmaşık bir mühendislik harikasıdır. Kayaların içerisine açılan 4,8 m genişlik, 8 m yükseklikteki 30 metre uzunluğundaki Mudhlim Tüneli ve karmaşık bir bent sistemiyle, sel suları bir boğaza aktarılarak, Siq ve El-Hazne’nin yıkıcı su baskınlarından korunması sağlamaktadır. Petra kentini taşkından koruyan baraj ve tünel, aslında devasa bir su yönetim sisteminin bir parçasıydır. Çölün ortamında su ihtiyacını kontrol etmenin öneminin farkında olan Nebatiler, şehrin farklı noktalarında 200’den fazla sarnıç yaparak, uzaklarda bulunan su kaynaklarını bu kalabalık şehre ulaştırmayı başarmışlardır. Siq’in duvarlarında açılan boru sistemiyle, sarnıçlarda biriken sular şehre taşınmıştır. Kumtaşı kayalıkları suyu emen özellikte olduğundan, kaybı önlemek için kanalları seramik ile kaplamışlardır. Böylece yağmurun az olduğu, sıcaklığın 50 dereceyi bulduğu çöl ortamında sürekli bir su kaynağına sahip olmuşlardır.
Tiyatro, Helenistik mimari ile 1. yüzyılda yapılmış ve 7.000 kişiyi ağırlayacak kapasitededir. Tamamen kayaların içerisine oyulmuş tiyatro 363 yılında geçirdiği depremden oldukça etkilenmiştir. Koltuklar orkestranın taban seviyesine kadar iner.
Antik tiyatrodan sonra şehrin merkezi sayılan, Colonnaded Street olarak adlandırılan sütunlu yol The Arched Gate kapısına kadar uzamaktadır. Helen mitolojisine dayanan mimariyle kayaya oyulmuş heykellerle bezenmiş, halka açık, çeşmeden geriye kalanların olduğu The Nymphaeum, buradaki tek ağacın gölgesinde yer almaktadır.
The Nymphaeum’un hemen sonrasında başlayan 6 metre genişliğindeki Colonnaded Street, hareketli kalabalıkların bu ticaret şehrinin merkezine aktığı bir caddeydi. Cadde boyunca, baharat ve tekstil ürünleri satan pazar yeri kalıntıları hala görülmektedir. The Colonnaded Street, klasik Roma şehirlerinde olduğu kemerli yapı The Arched Gate ile son bulmaktadır.
Sütunlu caddenin birkaç yüz metre ilerisinde bulunan kilisenin, ilk inşa edildiğinde sadece bir apsis ve giriş sundurması bulunuyordu. Güney koridordaki Mevsim Mozaikleri de bu dönemde yapılmıştır. M.S. 500-50 yıllarında kilise yeniden şekillendirilmiş, iki taraflı apsis ve atrium eklenmiştir. Üç nefli bir bazilikadır. Bu dönemde kuzey koridora ve duvarlara da mozaikler eklenmiştir. Kilisenin yan koridorları mevsimler, okyanuslar ve bilgeliğin çeşitli hayvanlarını ve kişiliklerini içeren 70 metre karelik mozaiklerle döşenmiştir.
Bu görkemli kentin koruma sorunları ise şöyledir;
- Kumtaşının doğal çürüme süreci ve rüzgârın neden olduğu tahribat doğal koruma sorunlarının en önemlileridir. Ancak bölgenin yağmur almaması koruma için bir artı sağlamaktadır.
- Bölge fay hatlarına yakın olduğu için sık sık deprem yaşamaktadır. Deprem, bölgede yapılar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
- Özellikle belli dönemlerde turizm yoğunluğundan kaynaklı tehditler oluşmaktadır. Kentin girişi olan Siq gibi dar alanlarda, insan yoğunluğu ciddi tahribatlara neden olabilir. Bu nedenle belirli gruplar halinde kente giriş sağlanmalı ve tehdidin yüksek olduğu yerlerde rehber eşliğinde gezilmelidir.
Kaynaklar
https://whc.unesco.org/en/list/326
Thomas WEBER/ Robert WENNİNG-Petra Antike Felsstadt zwischen arabischer Tradition on griechischer Norm
National Geographic- Ancient Megastructures
http://petraantikkenti.blogspot.com.tr/