Rusların Sıcak Denizlere İnişi (X-XI. Yüzyıl)
Vareglerin denizin ötesinden gelip Slav şehirleri üzerinde hâkimiyetlerini kurmasıyla birlikte ilk Rus devleti olan Kiev Knezliği’nin temelleri atılmıştı. Vareglerin denizci bir topluluk olmasının yanı sıra[1] Slav kabileleri de Doğu Avrupa sahasının su yollarına yakın bölgelerinde berhayat idiler. Bu bağlamda Slav-Vareg kimliğinin bir karışımı olarak ortaya çıkan Ruslar iptidai manada denizciliğe aşina idiler. Nitekim Kiev çevresinde örgütlenen Ruslar Konstantinopolis’e kadar gelerek Bizans ile ticaret yapıyorlardı. X. yüzyıl Arap seyyahları Karadeniz’in bir Rus denizi olduğunu yazmışlardı. Karadeniz’i kendi denizi olarak gören Ruslar zamanla hedeflerini büyüttüler. Karadeniz’den Marmara Denizi’ne açılan Rus tüccarlarının bir sonraki hedefi Akdeniz idi[2].
İlk olarak Vareg/Ruslar, Akdeniz dünyasıyla IX. yüzyılda tanıştılar. Arap yazarları, bu yüzyıl içerisinde Rusların, Ashold adlı bir kimsenin önderliğinde Sevilya’ya saldırdığını yazdılar. Aynı zamanda Ruslar, Bizans İmparatorlarına para karşılığı hizmet de etmekteydiler. Hizmetlerini tamamladıktan sonra Ruslar, tekneleriyle ya kendi topraklarına dönüyorlar ya da Akdeniz’e açılıyorlardı[3].
Rusların Bizans İmparatorluğuyla ilişkileri sadece ticaret yahut hizmet esasına dayanmıyordu. Zaman zaman Ruslar Konstantinopolis’e akınlarda bulunuyorlardı. Rusların ilk kroniği Povest Vremennih Let’e göre 860 yılında 200 gemilik bir filoyla Konstantinopolis’e bir Rus saldırısı yapılmıştı. Diğer bir saldırı Oleg’in devr-i saltanatında görüldü. Oleg, 907 yılında yanına Varegleri, Slavları, Çudları, Kriviçleri, Meryanları, Polyanları, Severyanları, Drevlyanları, Radimiçleri, Hırvatları, Dulebyanları ve Tiverçyanları alıp atları ve gemileriyle birlikte harekete geçti. Hedef Çargrad olarak adlandırdıkları Konstantinopolis idi. Gemilerinin sayısı iki bin civarındaydı. Her bir gemide kırk kişi bulunmaktaydı. Çargrad’ın[4] önlerine geldiğinde Bizanslılar şehrin kapılarını kapatmışlardı. Oleg ve beraberindekiler karaya çıkıp büyük bir katliam ve yağma gerçekleştirdiler. Bu esnada Oleg, adamlarına büyük tekerlekler yapmalarını ve bu tekerlekleri gemilere eklemelerini emretti. Böylelikle gemileri kara üzerinden yürütüp Konstantinopolis’i kuşattılar[5]. Bu kuşatma sonucunda Rusların lehine olan antlaşma yapıldı ve bu antlaşma 912 yılında yenilendi. Yine Rus knezlerinden İgor 944 yılında Bizans ile yeni bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmalar Rusların denizde ellerinin güçlenmesini ve Boğaz yoluyla Akdeniz’e açılmalarını sağlıyordu.
X-XI. yüzyıllarda birtakım Rusların Bizans donanmalarında kiralık asker olarak çalışmaktaydılar. Örneğin, 700 Rus asker 902 yılında Girit’te Araplara karşı savaşmıştı. Yine 936 yılında 415 Rus askeri Bizans’ın İtalya’ya yaptığı sefere katılmıştı. 949 yılında Girit’e yapılan sefere Rusların 629 askerden oluşan 9 donanması iştirak etmişti. Elbette bu donanmalar Kiev Devleti’nin olmayıp, denizci Ruslara ait kiralık donanmalar idi[6].
XIII. yüzyıldan itibaren Rusya’da baş gösteren Moğol tahakkümü ve akabinde Kırım Hanlığı’nın Karadeniz’in Kuzey sahillerinde etkin olması, Rusların Akdeniz dünyası ile iletişimine darbe vurdu. Zira Ruslar’ın Karadeniz ve Akdeniz’e inecek yolları Türk-Tatarlar tarafından kesilmişti. Osmanlı Devleti de Kırım limanlarının ticari ehemmiyetinin farkındaydı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u ele geçirip boğazlarda kontrolü sağladıktan sonra, Ceneviz ve Venediklilerin hâkimiyetindeki ekonomik önemi bulunan Kırım limanlarını fethetmiş ve Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirme çabası içine girmişti. Bu amaçla, 1461 yılında Amasra, Sinop ve Trabzon‟u fethetmiş, 1475 yılında Kefe, 1476 yılında da Boğdan‟a seferler düzenlemişti[7]. Yine Karadeniz’in ticari önemi dolayısıyla stratejik bir konumda olan Kırım Hanlığı’nın Osmanlı himayesine girmesini sağlamıştı. Böylelikle Rusya’nın Karadeniz ile olan teması kesilmişti[8]. Neticede yüzyıllar boyu sürecek olan, Rusların sıcak denizlere inme planları başlamış oldu.
[1] Varegler, İskandinav Vikingleri veya Slav, Baltık ve Fin-Ugor kavimlerinin yaşadığı topraklardan geçen ticaret yollarına hâkim olmaya çalışan savaşçı tüccarlardır. Baltık Denizi’nin doğu yakasına yerleşip buradan su yolları aracılığıyla iç bölgelere dek ilerlemişlerdir. Bkz. Geoffrey Hosking, Rusya ve Ruslar; Erken Dönemden 21. Yüzyıla, İstanbul, 2015, s. 52.
[2] Leyla Derviş, Khalida Devrisheva, “Çarlık Rusyası’nın Akdeniz Politikası’nın Arka Planı”, Cedrus, Cilt III, 2015, s. 353.
[3] A. B. Şirokorad, Rossiya na Sredizemnom More, Moskva, 2013, s. 6.
[4] Erken dönemde Rusların Konstantinopolis’e verdiği addır. Tsar ve gorod, yani çar ve şehir kelimelerinin birleşiminden oluşan kavram, “Çar şehri” anlamına gelmektedir.
[5] The Russian Primary Chronicle, Laurentian Text, Trans. and Ed. Samuel Hazzard Cross, P. Sherbowitz-Wetzor, Cambridge, 1953, s. 64-65; Povest Vremennıh Let, Per. D. S. Lihaçev, O. V. Tvorogov, St. Petersburg, 2012, s. 23-24; Geoffrey Hosking, a.g.e., s. 56. Erken dönemde Rus denizcilik faaliyetleri için bkz. V. V. Mavrodin, Naçalo Morehodstva na Rusi, Leningrad, 1950.
[6] Leyla Derviş, Khalida Devrisheva, a.g.m., s. 354.
[7] Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, Cilt VIII, Sayı 30, s. 193.
[8] A. B. Şirokorad, a.g.e., s. 6; Haydar Efe, Murat Kızıl, “Osmanlı’nın Kuzey ve Doğu Politikası ve Rusya’nın ‘Sıcak Denizlere İnme Politikası’ Kapsamında Şekillenen Doğu Sınırları”, KAÜİİBFD, Cilt IX, Sayı 17, s. 300.