Masaldan Müzeye: Miho Müzesi Mimarisine Bir Bakış
I.M. Pei’nin mimarı olduğu Miho Müzesi Japonya’daki Shigaraki Dağları’nın arasında yer almaktır. Müze, Mihoko Koyoma tarafından sanat yoluyla güzelliği, barışı ve hoşgörüyü arttırmak vizyonu ile açılmıştır. Müzede, Mısır, Asya, Yunan, Roma, Çin ve Japon sanatına ait çeşitli eserler sergilenmektedir. I. M. Pei Louvre Müzesi piramidinin de mimarıdır ve günümüz “star mimar”larından sayılır.
Müze, “The Peach Blossom Spring” isimli eski bir Çin masalından ilham alınarak tasarlanmıştır.
The Peach Blossom Spring/ Şeftali Çiçeği Ülkesi- Taohua Yuan Ji
Masal, gerçek dünyadan izole, doğa ile uyum içinde, huzurlu ve sevgi dolu bir ortamda yaşayan insanların olduğu bir ütopyayı anlatmaktadır.
Bir zamanlar Doğu Çin’de bir balıkçı yaşarmış. Bir gün, nehirde kürek çekerken yolunu kaybetmiş ve bir süre sonra güzel çiçeklerle dolu kocaman bir şeftali bahçesi görmüş. Bu muhteşem manzara onun oldukça ilgisini çekmiş ve kürek çekmeye devam etmiş. Kısa bir süre sonra, ortasında küçük bir mağaranın olduğu bir dağ görmüş. Balıkçı çok merak etmiş, teknesinden inip kıyıya çıkmış ve doğrudan o mağaranın içine girmiş.
Mağaranın sonunda, geniş ve açıklık bir alan bulmuş. İlerlemeye devam etmiş ve mükemmel bir manzarayla karşılaşmış. Shangri- La! Biraz daha ilerlemiş, yol boyunca özenle düzenlenmiş evler ve bereketli bir tarlada büyüyen ekinler görmüş. Tarlanın ortasında, farklı yönlere giden birkaç yol varmış. Tarla ile meşgul ve uyum içinde çalışan birçok insan görmüş. Onlar balıkçıyı görünce çok şaşırmışlar ve evlerine davet etmişler.
Balıkçı, bu huzurlu köy ve oradaki insanların misafirperverliğinin tadını çıkarmış ve birkaç gün sonra evine dönmüş. Köylüler ise huzurlu hayatlarına devam etmişler, yolunu kaybeden meraklı balıkçıları hep hoşgörü ve misafirperverlikle karşılamışlar.
Masal ve Doğa ile Uyumu Yansıtan Mimari
Mimari tasarımda masalın etkileri müzeye gidiş yolundan başlatılmış. Öncelikle kiraz ağaçlarıyla kaplı bir patikadan, daha sonra dağların manzarasının izlenebildiği köprüden ve son olarak kemerli bir tünelden geçerek müzenin hip-and-gable tarzı çatılarıyla ve kiraz ağaçlarıyla karşılaşılıyor. Müze, masaldaki köyün gerçek dünya versiyonu olarak tasarlanmış ve masalın hikayesi tasarımla uyum içinde başarılı bir şekilde yansıtılmış. Müzenin tasarımında önemli olan diğer unsur ise masalın da ana konusu olan doğa ile uyum. Müzenin tasarım kararlarında doğa ile etkileşimin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu görmek mümkün. Tünelde kullanılan gümüş duvarlar, dağların yeşilliğini ve kiraz ağaçlarının açık pembe rengini yansıtması için özellikle tercih edilmiş. Duvarlara açılan küçük deliklerle tüneldeki yankının yumuşatılması sağlanmış. Dinginlik havasının bozulmamasını da sağlayabileceği için ziyaretçi deneyimi adına önemli bir ayrıntıdır.
Pei, müzenin tasarımının uyarıcı ve sakin olmasına, siluetinin de doğal manzara ile uyum içinde olmasına özellikle dikkat etmiştir. Doğal ortamın korunması için müzenin yüzde sekseni yeraltına yapılmış, bu sebeple yapının çoğu dağın ortasında görünmüyor ve doğal görünümü fazla bozmuyor. Dış cephelerde etraftaki dağların geniş alanını ortaya çıkarmak için cam duvarlar kullanılmıştır. Giriş verandasına dikilen çam ağaçlarıyla da doğa ile bağlantının devamlılığı sağlanmıştır.
İç tasarımda bal rengi kireçtaşı duvarlar ve cam uzay çatılar kullanılmasıyla ferah bir ortam yaratılmıştır. Mimar, geometrik üçgen kombinasyonlarından oluşan uzay çatı çerçevelerini basitliği nedeniyle özellikle seçmiştir. Çatıda kullanılan ahşap panjurlarla da gün ışığının içeriye farklı açılarla yansıması sağlanmıştır.
Geniş cam duvarlar ve koridorlara ekilen Ficus Benjamin ağaçlarıyla doğa ile bağlantı içerde de devam etmekte. Mekânda kullanılan malzemelerin sıcaklığı ve hafifliğiyle, gün ışığı ve doğanın birlikteliği ferah, masalsı bir deneyim hissini yoğun bir şekilde yansıtıyor.
Uzay çerçevelerde kullanılan gümüş gri tonunun bir devamı olarak sergi salonlarında da grinin tonlarının hâkim olduğu duvar boyaları ve gri pietra serena taşı döşemeler kullanılmıştır. Sergi salonundaki aydınlatmalarda, eserlerin arkasından vuran loş ışıklar kullanılmıştır. Grinin nötr bir renk olması ve arkadan gelen loş ışıklarla eserler ön plana çıkarılmış ve tanrı heykellerinin sergilendiği salonda mistik bir hissiyat oluşturmuştur.
Gandrharan Buda heykelin çevreleyen duvarda, kaidesinde ve zeminde, Buda’nın bir zamanlar saklandığı manastırı çağrıştırmak, o karanlık ve sakinlik hissini ziyaretçide yeniden yaratmak amacıyla, tamamen pietra serena taşı kullanılmıştır. Buda heykeli gibi birkaç eserde daha eserin hikayesi tasarımla ziyaretçiye aktarılmıştır. Pei, pietra serenanın rengi ve yüzeyinin ses, ışık ve ısıyı absorbe etme havası nedeniyle sergi salonunda bu taşı kullanmayı tercih etmiştir.
Müzenin genel tasarımında dikkat çeken bir diğer unsur altıgenlerdir. Çatılarda, koridorlarda, galeri girişlerinde ve içlerinde kullanılan altıgen kombinasyonları genişlik algısı yaratmıştır. Sergi salonlarının içindeki dönüşlerde kullanılan altıgenler sayesinde her bir dönüşte oda genişliyor gibi görülmektedir.
Müzenin son bölümü, sekizgen planlı ve tavan pencereli Rotary isimli alandır. Bu alan engelli ziyaretçilerin girişi, atölyeler ve konser gibi etkinlikler için tasarlanmıştır. Akustiği özellikle düzenlenen bölümde sesler beş saniyeden fazla yankılanmaktadır. Müze burada ziyaretçilere, tavan penceresinden ağaçlar ve doğayı görerek, güneşi ve rüzgârı hissedip akustik sesleri dinleyebileceği farklı bir deneyimi de vaat etmektedir.
Müzenin iç ve dış mimarisinde kullanılan bütün tasarım unsurları ve kararları yer ile uyumu sağlamak adına seçilmiştir. Mimarın aynı kültürden olmasının müzenin yer ile ilişkisinin başarılı bir şekilde kurulmasında mutlaka etkisi olmuştur. Müzenin, bulunduğu yerin coğrafi yapısı, hikayesi ve doğası ile ilişkisi etkili bir şekilde kurulmuştur. Doğa ile bağın sürekliliği içerdeki büyük camlar, geniş alanlar ve ağaçlar ile devam etmektedir. İç tasarımda kullanılan sıcak renkler, malzemelerin dokuları, güneş ışığının yansımaları ve uzay çatılar da doğa ile uyumu sürdürürken yarattığı masalsı hava ile de hikâyenin hissiyatını yansıtıyor. Açık yapıt olarak müze, ziyaretçilerine mimarisi ve doğasıyla farklı deneyimleri yaşatabilir. Ziyaretçilerin doğa ile kurduğu bağı yorumladığı ve sorguladığı, ütopik bir masalı yeniden yorumlayarak o masalsı havayı hissedebileceği ve her birine farklı biricik deneyimler yaşatabilecek bir alan oluşturuyor.
Sergi salonlarında gri tonlarının ve her şeyi yutan pietra serena taşının kullanılması beyaz küp anlayışıyla benzerdir. Sergi salonları eserlere göre tasarlanmış, tasarım ile çoğu eserin hikayesi izleyiciyle aktarılmaya çalışılmıştır. Mimar, eserlerin hikayelerini yansıtırken de müzenin hikayesini yansıtırken de mekân algısı ilkelerine dikkat etmiş görünüyor. Böylece izleyiciye hissettirmek istediği duyguları etkili bir şekilde yansıtabilmiş.
Modern dünyada doğa ile uyum içinde nasıl yaşanabilir sorgulamasına iten ve bu soruya bazı cevaplar bulabildiğimiz tasarımı ve konusu doğa ile uyum olan masalın yansıtılması müzeyi inceleyen ve ziyaret eden kişileri mutlaka bir dönüşüme uğratacaktır. Müze, doğa ile kurduğu ilişki ve uyum ile ilk bakışta beni etkiledi, umarım sizleri de etkiler ve ilham verir.
Kaynaklar