Eşimize Neden Sadakat Gösteririz? Sadakatin Biyolojisi
19. ve 20. Yüzyıl antropologları, dönemin vahşileri üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda ilkel toplumlar arasında çok eşliliğin ağır bastığını ortaya koymuşlardı. Lewis H. Morgan, Bronislaw Malinowski’nin iddiaları kısa sürede bilim ve felsefe dünyasında yankı yaptı. Akabinde uzmanlar, monogami (yani tek eşlilik) ile poligami (çok eşlilik) konusu üzerine yoğunlaşıp, insan biyolojisinin hangisine yatkın olduğu sorununu çözmeye çalıştılar. Modern biyoloji, insanın maddi varlığının temelinde çok eşlilik olduğunu, kültür olgusunun onu tek eşliliğe yönlendirdiğini söyledi. Peki tek eşliliğin ya da sadakatin yalnızca kültürel bir fenomen olduğunu söylemek doğru mu? Sadakatin biyolojik yönlerini keşfedebilir miyiz?
Yukarıda belirttiğimiz üzere insanlık tarihi poligamiden monogamiye doğru evrildi. Peki bunda genlerimizin rolü neydi? Bilindiği üzere vücudumuzda her bir fizyolojik işlevi kontrol eden birden fazla gen bulunmaktadır; bu nedenle karmaşık davranışları düzenleyen genleri ortaya koymak oldukça zordur. Bu noktada sosyal çevrenin de etkisi büyüktür. Fakat tıpkı fiziksel süreçlerde olduğu gibi bazı davranışlarda da kontrolü sağlayan temel genler olması mümkündür.
Emory Üniversitesi’de görev yapan nörobilimciler Thomas R. İnsel ve Larry Young, sıçan ve tarla fareleri çiftleri üzerinde bir araştırma yaptı. Onların tarla farelerini seçmesinin sebebi, bu farelerin tek eşli olmalarıydı. Tarla fareleri, çiftleştikten sonra partneriyle güçlü bir bağ kurar, erkek olan fare zamanının büyük bir kısmını dişi fareyle geçirirdi. Öte yandan erkek fare yavrularıyla, dişi fare kadar zaman geçirir ve aileyi korurdu. Fakat erkek sıçanlar ise, tarla farelerinin aksine, çiftleşmenin ardından dişiyi terk eder ve yavruların büyütülmesinde rol üstlenmezlerdi.
Thomas İnsel ile Larry Young, bu iki fare türünün beyin kimyasını incelediler. Bilhassa çift olma, sevgiyle bağlanmaya sebep olan oksitosin ve vazopresin hormonlarının seviyesini ölçtüler. Araştırmacılar, iki fare türünün beyinlerinde etki eden bu iki hormonda farklılık tespit ettiler. Tarla farelerinin beyinlerinde bu hormon seviyeleri yüksek değildi, fakat söz konusu hormonlarla ilişkili reseptörlerin tipi sıçanların beyinlerindeki reseptörlerden farklıydı. Bu noktada Thomas İnsel ile Larry Young, vazopresin hormonuna odaklandılar. Tarla farelerinde yoğun olan bu hormon genini, sıçanlardan alınan birkaç embriyoya aktardılar ve bu embriyoları dişi sıçanların rahmine yerleştirdiler. Sonuç oldukça şaşırtıcıydı:
Sadakatsizlikleriyle bilinen sıçanlardan doğan bu iki yeni canlı, büyüdüklerinde şaşırtıcı bir şekilde sadık olmuşlardı. Bu durum, sadakatin de bir tür hormonel, biyolojik kökenlerinin bulunduğunu göstermişti. Ayrıca vazopresin ve oksitosin hormonunun insan biyolojisinde de bulunması, bu hormonların sadakate dair davranışlarımızda da etkili olduğunu göstermektedir.
Fakat buradan her birimizin sadece söz konusu oksitosin, vazopresin gibi hormonların etkisiyle sadık ya da sadakatsiz olduğu söylenemez. Beynimizdeki oksitosin ve vazopresin reseptörlerini kontrol eden genlere sahip olduğumuz doğrudur, fakat davranışların evrimine birçok genin ve çevresel faktörlerin de etki ettiği bilinmektedir. Örneğin ilişkilerin gidişatı ya da bireylerin çocukluğundan bu yana edindiği tecrübeleri, deneyimleri gibi faktörler de sadakate doğrudan etki etmektedir. Dolayısıyla sadakat ne yalnızca sosyal, kültürel bir olgudur ne de yalnızca biyolojik bir gerçektir.