Aşk, Koku ve MHC Genleri: Eş Seçmenin Biyolojisi
İnsanlık tarihi kadar eski ve hissedilebilecek en şiddetli duygu: aşk… Her birimizin bir kere dahi olsa sorgulamışızdır; neden aşık oluruz? Bu soruya verilebilecek binlerce kişisel cevap bulunabilir. Keza “neden aşık oluyoruz?” sorusuna psikolojiden biyolojiye birçok bilim dalı, kendi çerçevesinde cevaplar vermiştir. Peki bilim dünyasında kokunun aşık olmaya etkisi nedir?
İnsanlık tarihi kadar eski ve hissedilebilecek en şiddetli duygu: aşk… Her birimizin bir kere dahi olsa sorgulamışızdır; neden aşık oluruz? Bu soruya verilebilecek binlerce kişisel cevap bulunabilir. Keza “neden aşık oluyoruz?” sorusuna psikolojiden biyolojiye birçok bilim dalı, kendi çerçevesinde cevaplar vermiştir. Peki bilim dünyasında kokunun aşık olmaya etkisi nedir?
1976 yılında bir grup araştırmacı çiftleşme genetiğini incelemişler, laboratuvar fareleri üzerinde çalışmışlardır. Bu araştırmacılar, büyük doku uygunluğu kompleksi olarak bilinen MHC genleri üzerine yoğunlaşmışlardır. Öncelikle bu genler, neredeyse tüm memelilerde bulunmakta ve bağışıklık sisteminde önemli bir rol üstlenmektedirler. MHC genleri, bizi tanımlamaya çalışan proteinler üretirler. Bu proteinler bizi ve hücrelerimizi tanıdıkları için, vücudumuza giren yabancı nesneleri ve patojenleri tanır, onların hastalığa yol açabilecek mikroorganizmalar olduklarını anlarlar. Ardından bu zararlı mikroorganizmalara karşı bir tür savunma mekanizması olarak, sinyaller yollarlar. Bilhassa organ nakli sırasında yabancı organların reddedilmesinden de onlar sorumludur.
İnsanlardaki diğer genler gibi MHC genleri de her kişide farklılık gösterir. ABD’li araştırmacılar, yukarıda söz ettiğimiz araştırmasında sıradışı bir durumu keşfetmişlerdir. Fareler üzerinde yaptıkları çalışmada, farelerin MHC genleri farklı olan farelerle çiftleşme eğiliminde olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu şaşırtıcı sonuç, araştırmacıları deneyi farklı fareler üzerinde tekrarlamaya itmiştir. Yeni deneylerin sonuçları da aynı olmuştur. Neredeyse tüm fareler, farklı MHC genleri taşıyan eşleri tercih etmişlerdir. Bir başka deyişle, bu fareler kendi karşıtlarına bir çekim gücü hissetmişlerdir.
Chicago Üniversitesinde görevli bir genetik bilimci olan Dr. Carole Ober, fareler üzerinde yapılan bu deneyi biraz daha ileri götürüp insanlar arasında gerçekleştirmek istemiştir. Hutterciler adı verilen ve dışa kapalı olan bir topluluğun çiftleşme tercihlerini araştırmışlardır. Carole Ober’in ulaştığı sonuç da fareler üzerinde yapılmış olan deneyin sonucuna benzerdir. Tıpkı fareler gibi Hutterciler de kendilerine, MHC genleri kendilerininkinden farklı olan eşler seçmiştirler.
Peki MHC eş seçiminde neden bu denli önemli bir gendir?
Bildiğimiz gibi her birimizin DNA’sında bazı bozukluklar bulunmaktadır. Dolayısıyla bir çoğumuzun, ileride doğacak çocuklarına miras bırakacağı kusurları vardır. Bu noktada bizim seçmemiz gereken eş, DNA’mızdaki kusurları kapatabilecek olan DNA’ya sahip bir kimse olmalıdır. Yani DNA’mızda bir x kusurundan söz edeceksek, partnerimizin DNA’sında x kusurunun bulunmaması gerekir. Bu durum, doğacak çocuğun o noktada daha avantajlı olacağı anlamına gelmektedir. Bu yüzden akrabalık bağı içerisinde kurulan evliliklerden doğan çocukların engelli olma ihtimali daha fazladır. Nitekim akrabalar arasındaki DNA benzerlikleri fazladır.
Bu satırları okurken, böyle bir partneri bulmanın neredeyse imkansız olduğunu düşüneceksiniz. Muhtemel eşimizin, bizimkilerle benzer MHC genlerine sahip olup olmadığını nasıl öğreneceğiz? Bu noktada, biyolojimizin bunu kendiliğinden yaptığını söylemek, okuyucularımız için rahatlatıcı bir açıklama olacaktır. Evet, bizler bilinçli bir şekilde farklı MHC genlerine sahip partnerleri aramasak bile, biyolojimiz bunu koku vasıtasıyla yapıyor.
Peki Nasıl?
Claus Wedekind ve Bern Üniversitesi’ndeki bazı araştırmacılar, bir grup kadın öğrencinin MHC genlerini tespit edip kayıt altına aldılar. Daha sonra yine bir grup erkek öğrencilerin MHC genlerini kaydedip, bu öğrencilere pamuklu giysiler giydirdiler. Ardından erkek öğrencilerin giydiği tişörtler, laboratuvara taşındı. Burada kadın denekler, her bir tişörtü koklayıp, hangilerini hoş bulduklarını söyleyip sırasıyla tişörtlere puan verdiler. Sonuç pek de şaşırtıcı olmadı; kadınların yüksek puan verdiği tişörtler, kendilerinkinden farklı MHC genlerine sahip erkeklerin giydiği tişörtlerdi. Bu deneyin ardından benzer bir çok deney daha gerçekleştirildi. Neticede sonuçlar şunu gösteriyordu: partner seçimimizde, biyolojik olarak kokunun büyük bir rolü vardır. Daha da önemlisi, koku vasıtasıyla bizim DNA’mızdaki eksik yönleri tamamlayacak partnerlere ilgi duymaktayız.
Feromonlar vasıtasıyla bizim DNA’mıza uygun bir partneri bulduk ve bir ilişkimiz oldu. Peki bu noktada partnerimize sadık kalmamızın biyolojik sebepleri neler? Bu sorunun cevabı için;
http://novasofya.com/esimize-neden-sadakat-gosteririz-sadakatin-biyolojisi/